Paylaş
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Erdoğan’ı bizzat Kahire’de havaalanında karşılayarak yaptığı jestler ve verdiği sıcak mesajlarla, geçen dönemin husumetle dolu sayfalarını Ankara’dan sonra kendisinin de kapatmış olduğunu göstermiştir.
Ziyaretin bütününe hâkim olan hava ilişkilere olumlu bir iklimin yerleştiğine işaret ediyor.
*
Uzun bir zaman ilişkileri kaplayan soğukluk, büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2013 yılı temmuz ayı başında Mısır’ın seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin dönemin genelkurmay başkanı, bugünün cumhurbaşkanı es-Sisi tarafından darbeyle devrilmesine gösterdiği şiddetli tepkinin bir uzantısı olarak ortaya çıkmıştı.
Erdoğan, Müslüman Kardeşler örgütünün önde gelen isimlerinden olan Mursi’yi hedef alan darbenin ardından, ağır ifadelerle yüklendiği es-Sisi ile bütün köprüleri atmış, patlak veren kriz büyükelçilerin karşılıklı olarak çekilmesine yol açmıştı.
Öte yandan Müslüman Kardeşler’in bölgede gücünün artmasından rahatsızlık duyan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) darbeyi yapan general es-Sisi’ye çok kuvvetli bir destek vermeleri, krizin devamında Türkiye’nin bu ülkelerle olan ilişkilerinde de bir uzaklaşmayı beraberinde getirmişti.
Sonuçta 2010’lu yılların ortalarına geldiğimizde bölgede bir tarafta Mısır, Suudi Arabistan ve BAE’nin yer aldığı, karşısında ise Türkiye ile Katar’ın bulunduğu yüksek gerilimli bir cepheleşme ortaya çıkmıştı.
*
Mısır ile yaşanan kriz sert demeçlerin, karşılıklı olarak başvurulan ağır sıfatların hakim olduğu söylem düzeyindeki bir çatışmayla sınırlı kalsaydı, belki belli ölçülerde kontrol altında tutulabilirdi. Ancak çatışmanın seyri bu çizginin çok ötesine geçmiştir. Şöyle ki Mısır, Türkiye’nin çıkarları aleyhine her türlü hareketi desteklemeyi resmi politikası haline getirirken, Müslüman Kardeşler’e mensup şahsiyetlerin Türkiye’de himaye görmesini de kendisine karşı bir tehdit olarak algılamıştır.
Ankara ile Kahire arasındaki tırmanmanın en önemli sonuçlarından biri, es-Sisi’nin Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi siyasi ve ekonomik açıdan kuşatmaya dönük hamlelere kalkışması olmuştur.
Mısır, önce 2014 yılında imzalanan “Kahire Deklarasyonu” ile Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının işletilmesine dönük üçlü bir işbirliği mekanizması oluşturmuştur.
Bu üç ülke, daha sonra İsrail, İtalya, Ürdün ve Filistin devletini de yanlarına alarak, 2019 yılında Kahire merkezli olarak örgütlenen “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nu kurmuştur.
Sonuçta Türkiye 2010’lu yılların sonuna geldiğinde, Doğu Akdeniz’in hidrokarbon kaynaklarının çıkartılması ve dünya pazarına ulaştırılmasına dönük çok taraflı kurumsal yapılanmaların dışında kaldığını görmüştür.
*
Bu arada, iki ülke başka bölgesel sıcak krizlerde de karşı karşıya gelmiştir. Libya, bu durumun en canlı örneğidir. Libya’da çıkan iç savaşta, Türkiye 2019 yılında desteğini BM’nin tanıdığı Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti’nden yana koymuştur. Mısır ise Rusya, Fransa ve BAE ile birlikte Halife Hafter’in başında bulunduğu Bingazi merkezli Libya Ulusal Ordusu’nu desteklemiştir.
Bir başka anlatımla, Türkiye ve Mısır, Libya iç savaşında cephe hattında birbirlerine karşı iki hasım olarak pozisyon almıştır. Kabul edelim ki Türkiye, 2019 yılında yaptığı müdahale üzerinden meşru hükümete verdiği kuvvetli askeri destekle, Mısır’ın Hafter aracılığıyla Libya’da kendisine yakın bir yönetim kurma niyetlerine set çekmiştir. Sonuçta Libya’daki iç savaş bir kilitlenmeye gitmiştir.
*
Türkiye, 2020’li yılların başına geldiğinde bölge politikasını baştan aşağı gözden geçirerek radikal bir değişikliğe yönelmiş ve arasının bozuk olduğu bütün bölge ülkeleriyle ilişkilerini normalleştirme arayışına girmiştir.
Özellikle Mısır bağlamındaki pozisyon değişikliğinde, yapılan kâr-zarar muhasebesi çerçevesinde Doğu Akdeniz’de girilen izolasyonu kırma, işlenen hataları telafi etme arayışının belirleyici bir faktör olduğu aşikardır.
BAE, Suudi Arabistan ve ayrıca İsrail ile ilişkilerin onarılması yönünde atılan adımlarla birlikte bu ülkelerle normalleşme yoluna girilirken, bu süreci en geriden izleyen ülke Mısır olmuştur. Es-Sisi, elini yüksekten tutarak ilişkilerin düzelmesi için aceleci olmayan bir tutum izlemiş, özellikle Türkiye’deki Mısırlı rejim muhalifi gruplara himaye sağlanmamasını önemli bir talep olarak masaya koymuştur.
Önce 2020 yılında istihbarat örgütleri arasında başlatılan, ardından diplomatların buluşmalarına evrilen normalleşme arayışları, 2022 kasım ayında Erdoğan ile es-Sisi’nin Katar’daki Dünya Kupası sırasında el sıkışmaları sonucu önemli bir eşik atlamıştır.
Yine de bu arayışların düzlüğe çıkabilmesi ancak geçen yaz karşılıklı olarak yeniden büyükelçi gönderme kararıyla olabilmiştir. Her halükarda tam bir normalleşmeden söz edilebilmesi için en üst düzeyde yapılacak bir resmi ziyaret bekleniyordu.
İşte bu adım da geçen çarşamba günü Erdoğan’ın Kahire’ye gitmesiyle atılmıştır.
*
Kahire’de yapılan açıklamalar es-Sisi’nin de nisan ya da mayıs ayında Ankara’ya iadei ziyarette bulunacağına işaret ediyor. Öyle anlaşılıyor ki, Ankara ile Kahire arasındaki ilişkiler çok süratli bir düzelme temposuna girmektedir.
Kuşkusuz, ilişkilerin sıcaklaşması bölge açısından da kayda değer sonuçlar doğurmaya adaydır. Her şeyden önce iki ülkenin Filistin sorununa bakışlarında büyük bir örtüşme söz konusudur.
Özellikle iki konu önümüzdeki dönemde önem kazanacaktır. Bunlardan birincisi Libya’dır. Türkiye ile Mısır arasındaki yakınlaşma, öncelikle Libya’da savaşan taraflar arasında bir uzlaşının sağlanmasına olumlu yönde etki yaratabilir.
*
Mısır Cumhurbaşkanı’nın çarşamba günü Türk misafirinin yanında yaptığı açıklamaların dikkat çeken bir yönü var. Es-Sisi, “iki ülke arasında danışmaların güçlendirmesinin” özellikle bir konuda “kritik önem taşıdığını” söylüyor. Bu kritik önemdeki konu, “Libya’da cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılabilmesi ve ordunun birliğinin sağlanmasının kolaylaştırılması”dır.
Bir bu kadar önemli olan, es-Sisi’nin yine ortak bir anlayış olarak, iki ülkenin Libya’da güvenlik ve siyasi istikrar sağlanmasında kaydedecekleri başarının, bölgedeki başka sınamalarda ve krizlerin çözümüne de emsal oluşturabileceğini vurgulamasıdır.
Yakın zamana kadar Libya’da çatışma hattında karşı karşıya gelen iki ülkenin, bu kez Libya’da işbirliğine yönelip, üstelik bu işbirliği modelini başka krizlere teşmil etme niyetini açıklamaları, kuşkusuz bölge açısından yeni ve önemli bir dinamiği gösteriyor.
*
Diğer kritik mesele ise Doğu Akdeniz’de işbirliğidir. Es-Sisi, açıklamaları sırasında bu konuya da yer vermiştir. Mısır lideri, önce “Doğu Akdeniz’deki mevcut sükunet dönemini memnuniyetle karşıladığını” belirtmiş, ardından bundan yararlanarak “sahildar ülkeler arasındaki anlaşmazlıklara kalıcı çözümler bulanabileceğini ümit ettiğini” söylemiştir. Es Sisi’ye göre, “bu durum bölgede henüz kullanılmamış olan doğal kaynakların değerlendirilmesinde işbirliğini de mümkün kılacaktır.”
Tabii, Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkilerin düzelmesinin kazanımlarının somut olarak ölçüleceği alanlardan biri, Türkiye’nin Mısır’ın öncülüğündeki Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi dışlandığı çok taraflı enerji forumlarına katılımının sağlanıp sağlanmayacağı sorusu olacaktır.
Es-Sisi’nin açıklamalarındaki diplomatik formülasyon, Mısır’ın bu konuda Yunanistan’ın tutumunu da dikkate alacağı, hatta Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlıkların çözümünü önceleyebileceği gibi bir izlenim veriyor. Doğu Akdeniz’de Türkiye, Yunanistan, Libya ve Mısır’ın deniz yetki alanlarının kesiştiği bölgelerle ilgili anlaşmazlıkların da bu çerçevede gündeme gelebileceğini tahmin edebiliriz.
Önümüzdeki günlerde meselenin bu yönünü de yakından izlemekte yarar var.
Paylaş